Başvuru Numarası: 2014/5831
Karar Tarihi: 01.03.2017
Resmi Gazetede Neşir Tarihi: 06.06.2017
İnceleme: A. Esad Şerefoğlu
I. GENEL OLARAK
Başvurucu, olayların geçtiği tarihte Edirne ilinin Keşan ilçesinde bulunan 4. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığında albay rütbesi ile görev yapmaktadır. 2013 yılının Mayıs ve Haziran ayları arasında 1. Ordu Komutanlığı kapsamındaki birliklerin yer aldığı bir askeri tatbikat yapılmış ve bundan kısa bir süre sonra karanettv.blogspot.com isimli bir blog sitesinde başvurucu ve bazı rütbeli subayların tatbikat süresince yedikleri yemeklerin parasını ödemediklerine ilişkin bir yorum yer almıştır.
Bu yorumda başvurucu ve bazı rütbeli subayların tatbikat süresince yedikleri yemeklerin parasını maaşlarından kesilmesi gerektiği halde bu kişilerin kesintiye izin vermediği ve bu cimri tutumlarının personel tarafından çok ayıplandığı ifade edilmiştir.
Başvurucu, blogta yer alan ifadelerin tamamen gerçek dışı olduğunu iddia etmiş, blokta yer alan gerçeğe aykırı iddialar nedeniyle Anayasanın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasında bulunan şeref ve itibarına üçüncü kişilerce saldırı yapıldığını ileri sürmüş ve tatbikat sırasında yediği yemeklerin ücretlerinin maaşından kesildiğini gösterir maaş bordrosu ile birlikte Keşan Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak “iftira” niteliğindeki yazıyı yazan kişinin tespit edilerek cezalandırılmasını istemiştir.
Keşan Cumhuriyet Başsavcılığı 2013 yılının aralık ayında;
1- İnternet bloğunun bağlı olduğu elektronik servis hizmetleri sağlayıcısının yurt dışı kaynaklı olması ve adı geçen internet sitesinin yabancı kanunlara tabi olduğundan kullanıcılar hakkında bilgi vermemesi nedeniyle şüphelilerin açık kimlik tespitinin mümkün olmadığına,
2- Şikayete konu olan yazının blogtan kaldırıldığına işaret ederek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
Başvurucunun söz konusu karara karşı yaptığı itiraz Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmiş, bu ret kararı 18/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
İç hukuk yollarını tüketen başvurucu 28/4/2014 tarihinde, kanun tarafından belirlenen süre içerisinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
Birinci Bölüm tarafından 2/2/17 tarihinde yapılan toplantıda verilecek kararın Bölümlerin önceden vermiş olduğu kararlarla çelişebileceği anlaşıldığından Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca dosyanın Genel Kurul’a sevkine karar verilmiştir.
II. ANAYASA MAHKEMESİ GENEL KURUL GÖRÜŞÜ
Türk hukukunda hakaret fiili ile bireylerin şeref ve itibarlarına müdahale edildiği durumlarda hem cezai hem de hukuk dava yolu kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi yerleşik hale gelen içtihatlarında devletin maddi ve manevi varlığa yönelik müdahalelere karşı etkili mekanizma kurma yükümlülüğünün mutlaka ceza soruşturması yapılmasını gerekli kılmadığına, bireyin üçüncü kişilerce şeref ve itibarına müdahale edildiği iddiasıyla tazminat davası yoluyla da giderim sağlamasının mümkün olduğuna karar vermiştir(Adnan Oktar (3), par.35). Bahsi geçen bu içtihat nedeniyle bir başvurucu, şeref ve itibarına yönelik müdahale iddiasıyla yalnızca cezalandırma talebinde bulunmuş ve tazminat davası açmamış ise başvurunun başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmektedir.
Mevcut başvuruda, başvurucunun itibarına kimlik bilgileri bilinmeyen bir kişi tarafından müdahalede bulunulmuştur. Başvurucunun, müdahalede bulunan kişinin kimliğini bilmeden tazminat davası açması, 6100 sayılı Kanun’da yer alan tasarruf ilkesi ve taraflarca hazırlama ilkesi kapsamında değerlendirildiğinde mümkün değildir. Başvurucunun bu davayı açabilmesi için kimlik bilgilerinin tespit edilmesi gerekmektedir. Lakin kamunun hiçbir menfaati olmayan sadece tarafları ilgilendiren bir özel hukuk uyuşmazlığında haksız müdahaleyi yapan kişinin kimlik bilgileri kamu gücü tarafından tespit edilemeyeceğinden başvurucunun tatmin edilmesi içi geriye sadece ceza yolu kalmaktadır.
1. KAMU GÜCÜNÜ KULLANAN ORGANLARA YÜKLENECEK POZİTİF YÜKÜMLÜLÜK AÇISINDAN
Bireyler arası ilişkileri müdahale durumunda hangi tedbirlerin alınması gerektiğinin belirlenmesinde devletin geniş bir takdir alanı vardır. Anayasa Mahkemesi burada özel kişilerin bireylerin şeref ve itibarlarına saygı göstermelerini temin bakımından kamu gücünü kullanan organlara yüklenecek pozitif yükümlülüklerin sınırının belirlenmesinin kolay olmadığını belirtmiştir. Her durumda pozitif yükümlülüğün belirlenmesi için bireyin menfaatleri ile toplumun menfaatleri arasında adil bir denge kurulması gerektiğini ve yine her durumda devletin belirli bir takdir alanına sahip olduğunu söylemiştir.
İnternet ortamında yayımlanan ve başvurucuların iftira ve hakaret niteliğinde olduğunu ileri sürdüğü iddialara karşı adli mekanizmayı devreye sokmanın genelde zor ve maliyetli olduğuna dikkat çeken Anayasa Mahkemesi, buna karşın ciddi anlamda incitici veya temel haklara zarar veren müdahalelere karşı bireylerin e kamunun korunmasının devletin yükümlülüklerinden olduğunu kabul etmiştir. Bu kapsamda internet üzerinden anayasal haklara yöneltilen saldırılara karşı uygun yasal düzenlemeler dahil bireylerin itirazlarını iletebilecekleri ve diğer önlemleri almayı devletin yükümlülükleri arasında saymıştır.
2. ŞİKAYET KONUSUNUN ÖNEMLİ BİR İLKESEL SORUNA YOL AÇIP AÇMADIĞI AÇISINDAN
Başvurucunun Cumhuriyet Savcılığı’na yaptığı başvurudan sonra söz konusu yazı siteden kaldırılmıştır. Anayasa Mahkemesi, kimliği belirli olmayan kişilerce yapılan suçlayıcı beyanların hukuksal bir değerinin olmadığını belirtmiş, buna örnek olarak da o dönem başvurucu hakkındaki iddia ile ilgili adli ya da disiplin soruşturması açılmamasını göstermiştir. Başvurucunun şüphelinin cezalandırılması için ısrarcı oluşunun kişisel algı açısından bire ilke sorunu olabileceğini belirten Mahkeme, bu algının kamu gücünü kullanan organlara bir ceza soruşturması ve konuşturması yapılması şeklinde bir yükümlülük yüklemeyeceğini ifade etmiştir.
Anayasa Mahkemesi, başvurucunun önemli olumsuz sonuçlarla karşılaştığına dair yeterli delil bulunmadığı ve yukarıda da belirtildiği gibi şikayet konusunun önemli bir ilkesel soruna yol açmadığı dikkate alındığında, olayı bir toplumda yaşıyor olmanın kabul edilebilir bir bedeli olarak görülebileceği değerlendirmesinde bulunmuş ve soruşturmanın sürdürülmemesinin Anayasanın 17. maddesinin birinci fıkrasında devlete yüklenilen pozitif yükümlülüklere bir aykırılık teşkil etmeyeceği kanaatine varmıştır.
Somut olayda başvurucunun şeref ve itibarının korunmasını isteme hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğunu belirten Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin 2. Fıkrasına dayanarak başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna oybirliği ile karar vermiştir.
Karara erişim için tıklayınız.