Kategoriler
felsefenin hukuku tarih-i hukuk

Abdülhak Kemal Yörük’ün Kaleminden Farabi’nin Toplum ve Hukuk Felsefesi: “La Filosofia Sociale E Giuridica Di Farabi” Risalesinin Tanıtımı

Abdülhak Kemal Yörük (1897-1974); hukukçu, akademisyen, siyaset ve devlet adamı. 1928’den 1955’e kadar mülkiye, iktisat ve hukuk fakültelerinde hukuk başlangıcı, hukuk tarihi ve hukuk felsefesi dersleri vermiştir. Daha sonra siyasete girerek milletvekilliği ve 18 ay süreyle adalet bakanlığı yapmıştır. Bir makale için akademik bir biyografisini hazırlarken İtalyanca yazmış olduğu bir eser dikkatimi çekti. Farabi’nin toplum ve hukuk felsefesinin konu alındığı risale sadece Milli Kütüphane’de mevcut görünüyordu.

Yasin Yılmaz

Arş. Gör., Necmettin Erbakan Üniversitesi Hukuk Fakültesi; Dr. Adayı, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Abdülhak Kemal Yörük (1897-1974); hukukçu, akademisyen, siyaset ve devlet  adamı. 1928’den 1955’e kadar mülkiye, iktisat ve hukuk fakültelerinde hukuk başlangıcı, hukuk tarihi ve hukuk felsefesi dersleri vermiştir. Daha sonra siyasete girerek milletvekilliği ve 18 ay süreyle adalet bakanlığı yapmıştır. Bir makale için akademik bir biyografisini hazırlarken İtalyanca yazmış olduğu bir eser dikkatimi çekti. Farabi’nin toplum ve hukuk felsefesinin konu alındığı risale sadece Milli Kütüphane’de mevcut görünüyordu. Sahaflarda yaptığım araştırma neticesinde bir nüsha daha bulunduğunu farkedince derhal sipariş ettim. Ve literatüre katkısı olacağını düşündüğüm bu risaleyi kısaca tanıtmayı zevkli bir vazife addettim. 

            Bir makaleden ayrı olarak fasikül halinde basıldığı anlaşılan risale[1], 22 sayfadan ibarettir. İtalyanca’ya Şemseddin Talip Diler[2] tarafından tercüme edilmiştir. “La Filosofia Sociale E Giuridica Di Farabi” başlığını taşıyan metnin Türkçe olarak da yayınlandığını tespit edemedim, metin yalnızca İtalyanca yayımlanmış gibi görünüyor.

            Giriş cümlesinde “Büyük İslam Alimi Cevdet Paşa’nın en büyük müslüman filozof dediği[3] Farabi, İslamın parlak gökkubbesinde sönmeyen bir yıldızı olduğu” ifade edilmiştir. Farabi’nin düşüncesinin gücü bir şairinkine benzetilmiş, üslubu şiirsel olmakla beraber ender görülen bir netliğe ve derinliğe sahip olduğu vurgulanmıştır. (s. 168-170) 

            Farabi, Türk ırkının da düşünce ve felsefe alanındaki yetenek ve becerisinin de büyük bir ifadesidir. İslam felsefesinin de Weber’in iddia ettiği gibi Arap felsefesi olmadığını gösteren bir filozoftur. Nazzam ve Ebu Huzeyl, Farabi’yi muştulayan Türk filozoflardır. Arapça yazan bütün müslümanları Arap filozofu saymak büyük bir hatadır. (s. 170-172) 

            Yörük’e göre Arap felsefesi, Arap kültürü veya Arap filozofları yoktur; müslüman felsefesi, müslüman kültürü ve müslüman filozoflar vardır. Kuşkusuz bir filozof ait olduğu milletin büyüklüğüne tanıklık eder. Bununla beraber bütün bu filozoflar müslüman kültür ve bilgeliğinin göz kamaştırıcı şanlı yıldızları olarak görülmelidir. (s. 173) 

            Müslümanların felsefi konulara ilgisi Yunan filozoflarının eserlerinin tercümelerinden önce başlamıştır. Kaderiye, sonra Mutezile bu hususta ilk kabul edilebilir. Müslüman dünyasında Aristo felsefesini Platon’un felsefesiyle uzlaştırma çabasından doğan eklektik bir doktrin hakim olmuştur. Tercüme hareketinde önce mantık eserlerinin çevrildiği söylenmiştir. Zira müslümanlar diğer din mensuplarıyla yaptıkları tartışmalarda mantıka ihtiyaç duymuşlardır. (s. 174-175) 

            Farabi’nin toplum ve hukuk felsefesinin temeli esasında ahlak felsefesidir. Konuya da öncelikle ahlak konusundan başlamak gerekir. Ahlak da akıl ve erdem arasındaki ilişki biçimlerinde aranmalıdır. İlim sadece insan eylemlerinin meyvesi değil, aynı zamanda Tanrının bir armağanıdır. Farabi saf bir deterministtir. Husus eserinden sebepsiz hiçbir şeyin olmayacağına dair bir iktibasla bu hükmünü destekler. (s. 176-179)

            Farabi’nin toplum ve hukuk felsefesi, Medinetu’l-Fazıla ve Siyasetu’l-Medeniye eserleri temel alınarak incelenmiştir. Platon’un Cumhuriyeti’nden etkilendiği zikredilmiş, insanın içinde yaşadığı toplumdan ayrılırsa kemale eremeyeceği vurgulanmıştır. Farabi, toplumun oluşumundaki dayanışma ve işbölümünün rolü hakkındaki fikirleri ile Durkheim’den öncedir. (s. 181-183) 

            Yaşadığı ülkenin refah ve saadetine katkı sağlamayan iyi vatandaş değildir. Ülkesini daha değerli hale getirmek, katma değer üretmek iyi vatandaş olmanın yegane şartıdır. Farabi diğer yönetim şekillerini bilse bile kendi dönemi bağlamında mutlak monarşiden başka bir seçenek tasavvur edemez. Ancak Farabi gibi bir dehanın devlet yönetiminde denetim olmaksızın erdemlerin var olamayacağını anlamadığını sonucuna varılamaz. Bir ülke için gerekli olan tüm erdemleri kendi şahsında toplamış üstün bir liderdir. Bu sistemin kontrol ve denetimi liderin siyasi ahlakına mütehavveldir. (s. 186) 

            Devlet başkanında olması gereken 12 özelliği sıralar. Bu erdemlerin hepsini kendinde toplayan biri bulunamazsa devlet başkanlığı, her biri bu erdemlerden bazılarına sahip birkaç kişiye emanet edilmelidir. Tüzel kişilik fikri olmayan bir çağda Farabi, birbirini izleyen liderlerin tek bir kişi gibi kabul edilebileceğini söyleyerek kişiler üstü bir devlet ve toplumun tüzel kişiliğini ima etmiştir. (s. 187-188)

            Yörük kısa çalışmasının sonunda Farabi’yi; Darwin, Hobbes ve Rousseau gibi batılı filozofların öncüsü olarak görmeyi pek doğru bulmaz, çünkü o, kendine has bir sentezle felsefesini ortaya koymuştur ve farklı bir düşünce sistematiğine mensup olduğu da ortadadır. (s. 189)


[1] La Filosofia Sociale E Giuridica Di Farabi, Milano Dott. A. Giuffre Editore, 1955; Makalenin künyesi ise şöyle: Uluslararası Hukuk Felsefesi Dergisi (Rivista Internazionale di Filosofia del Diritto), sene 32, 1955, ss. 168-189.

[2] Kitap ve makale tercümelerine rastladığım bu kişi hakkında fazla malumat edinemedim. 

[3] Burada atıf olarak şu kaynak veirlmiş: Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya, 10/518.

Yazar

  • Arş. Gör., Necmettin Erbakan Üniversitesi Hukuk Fakültesi; Dr. Adayı, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Bir Cevap Yazın