Kategoriler
Genel

Türk Siyasi Partilerinde Aday Belirleme Yöntemleri: Hukukun Parti İçi Demokrasideki Rolü

Yazar: Enes ERSÖZ
İÜ SBE Kamu Hukuku Yüksek Lisans Öğrencisi
Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi

Siyasi partilerde aday belirleme sürecine ilişkin iki temel kavram bulunmaktadır. Bunlardan ilki olan merkezîlik, parti lideri ve/veya elit grubunun adayların belirlenmesinde esas aktör olması olarak nitelenebilir. Diğer kavram ise katılımcılık, kapsayıcılıktır ki bu da merkezîliğin tersi olarak karşımıza çıkmaktadır.1

Türk siyasi partilerinde aday belirleme süreci genel itibariyle parti içi grupların dengelenmesi ve lider grubunun buyruklarının yerine getirilmesi şeklinde işlemiştir. Bu anlamda uygulamada üç biçimde aday belirleme yönteminin varlığından söz edilebilir. Bunlar önseçim, örgüt(temayül) yoklaması, merkez yoklaması şeklinde sınıflandırılabilir.

Bu noktada bu yöntemlerden hiçbirinin uygulanmasının zorunlu olmadığı belirtilmelidir. Zira Siyasi Partiler Kanunu, aday belirlenmesi sürecini tamamıyla parti içi bir süreç olarak kabul etmiş ve bu sebeple herhangi bir emredici sınır çizmemiştir.

A. ÖNSEÇİM YÖNTEMİ

Önseçim yöntemi, Kara Avrupası hukuk sistemlerindeki uygulanışı ile ABD hukuk sistemindeki uygulanışı birtakım farklılıklar içermekle birlikte oldukça demokratik ve katılımcı olduğu kabul edilen aday belirleme yöntemidir. Önseçim yöntemi bir siyasi partinin genel seçimde aday olacak isimleri tüm partililerin katıldığı bir oylamayla belirlemesi sürecidir (BİLİR, s.161).

Kara Avrupası hukuk düzeninde bu aday belirleme yönteminde oy kullanabilmek için parti üyesi olma gerekliliği bulunmaktadır. Aynı zamanda önseçim yöntemi uygulandığı ülkenin hukuk düzeni tarafından denetime tâbidir ve sonuçları bağlayıcı niteliktedir. Bu sebeptendir ki siyasi partilerin lider veya elit gruplarınca tercih edilen bir yöntem değildir. Nitekim doktrinde, siyasi partilerdeki oligarşik eğilimlerin ve lider sultasının kırılması maksadıyla uygulanan bir yöntem olarak kabul edilir (BİLİR, s.170).

Önseçim sisteminin uygulandığı ülkenin hukuk düzeninin denetimine tâbi olduğunu yukarıda belirtmiştik. Bu kapsamda Türkiye’de önseçim yöntemi Yüksek Seçim Kurulu’nun denetimine tâbi olduğu gözlenmektedir. Her genel seçim öncesi Yüksek Seçim Kurulu, önseçim yönteminin hangi usul ve esaslara göre yürütüleceğini gösteren bir genelge yayımlar. Bu genelgede seçim çevresi, seçim kurullarında partilerden bulunması gereken partililerin ne şekilde belirleneceği, yine seçim kurullarında devlet memurlarından bulunacakların ne şekilde belirleneceği, önseçimin hangi gün gerçekleşeceği, parti seçmen listelerinin nasıl belirleneceği gibi hususlar yer alır/bulunmaktadır.

Bu noktada YSK’nın gözetim ve denetim yetkisi bağlamında önseçime ilişkin hukuki uyuşmazlık hakkında verdiği kararların bağlayıcı olup olmadığı sorusu akla gelmektedir. Anayasa’nın 79.maddesi 2.fıkrasında Yüksek Seçim Kurulu’nun kararlarının bağlayıcılığı hususuna değinilmiştir:

Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.

Kanun metninden de anlaşıldığı üzere Yüksek Seçim Kurulu kararları bağlayıcıdır ve YSK nihai karar merciidir. Anayasa’nın 79.maddesi düzenlemesinin önseçimi kapsayıp kapsamayacağı hususu tartışmaya yol açabilir. Ancak 2820 sayılı Türk Siyasi Partiler Kanunu’nun 51.maddesinde “Belli bir seçim için parti adaylarının Yüksek Seçim Kuruluna bildirilmesinden sonra, önseçim ve adaylarla ilgili itiraz ve şikayetler dikkate alınmaz. Daha önce yapılmış olan itiraz ve şikayetler üzerine başlamış olan işlemler durdurulur.” denilmektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere itiraz ve karar mercii Yüksek Seçim Kurulu’dur.

Bir sistemin demokratikliğinin katılımcılığıyla ölçüldüğü günümüz siyasi anlayışı içerisinde önseçim yöntemi, sağlıklı şekilde işlemesi halinde en demokratik kabul edilen aday belirleme yöntemidir. Bununla birlikte parti üyelerinin düzenli bir biçimde kayıt altına alınmadığı ve çok fazla üyeye sahip partilerde karar alma mekanizmasını yavaşlatan bir yöntem olarak karşımıza çıkabilir. Gerçekten de üyelerin düzenli kayda tâbi olmadığı durumlarda parti merkezince seçim çevrelerine hayali üye kaydı yapılabilir ve bazı hukuk dışı yollarla o seçim çevresinden merkezin istediği adayın seçilmesi sağlanarak müdahale edilebilir (BİLİR, s.171).

Uygulamada önseçim amacına mugayir bir şekilde de kullanılabilmektedir. Örneğin; bölgesel anlamda nüfuzlu şahsiyetler kendi taraftarlarını partiye kaydettirerek parti içi nüfuzlarını artırabildiklerinden yerel örgütlerin halkın tercihlerini yansıtma ihtimallerini azaltabilmektedirler.2

B. ÖRGÜT YOKLAMASI YÖNTEMİ

Örgüt yoklaması yöntemi farklı uygulama biçimleri olmakla birlikte parti tabanı ile merkezi arasındaki dengenin sağlanması amacıyla yerel örgütlerde kurulan birtakım komiteler vasıtası ile adayların belirlenmesidir.3 Örgüt yoklaması, literatürde eğilim yoklaması veya temayül yoklaması gibi isimlerle de anılır. Partilerin merkez yoklamasından sonra en çok başvurduğu yöntemdir. Partilerce yapılan örgüt yoklamasının hukuki anlamda bir bağlayıcılığı yoktur. Esasen partiler tarafından sıklıkla başvurulan bir yöntem olmasının altında da bu sebep yatar. Önseçim yöntemi gibi hukuki denetime tâbi değildir. Parti örgütü ve kurumlarınca yürütülen bir süreçtir.

Türkiye’de her siyasi parti, örgüt yoklamasına katılacak partilileri kendi tüzükleri vasıtası ile belirler. Dolayısıyla merkez teşkilatının inisiyatifinde bir delegasyon söz konusu olacaktır.4 Bu aday belirleme yöntemi önseçim yöntemi kadar demokratik ya da bir diğer deyişle katılımcı olmasa da lider tarafından yahut merkez yoklaması adı verilen partinin merkez karar organlarınca yapılan belirlemeden daha katılımcı ve demokratik kabul edilir.

Bu yönteme Türk siyasi partileri tarafından sıklıkla başvurulmaktadır. Çünkü günümüz siyasi partilerinin kahir ekseriyetinin kitle partileri olduğu hususu hesaba katılırsa, bu kitle partilerinin seçim çevreleri bazında başarı elde edebilmesi, yerel parti örgütlerinin aday belirleme sürecine katılımıyla doğrudan ilişkilidir. Nitekim yerel parti örgütleri kendi siyasi iradeleriyle belirlenen adayların seçilebilmesi için daha yoğun bir çalışma sergileyecek ve seçimlerin kazanılması yolunda gayret sarf edecektir.

C. MERKEZ YOKLAMASI YÖNTEMİ

Parti merkez organlarınca, adayların belirlenmesi yöntemidir. Siyasi partilerin oligarşik yapıya bürünmesini tetikler (BİLİR, a.g.e, s.179). Önseçim yöntemindeki gibi bir hukuki denetime tâbi değildir. Tüm usul ve esasları parti tüzüklerince belirlenir. Dolayısıyla parti merkez organlarının inisiyatifine bırakılmış bir yöntemdir. Parti merkez organlarının, muhtemel seçilebilecekleri yerlerden kendilerini aday göstermesi sonucunu doğurabilir ve dolayısıyla aday belirlemeden ziyade merkez organların kendilerini belirledikleri bir sürece dönüşme riskini içinde barındırır (İBA, a.g.e, s.93). Yine merkez yoklaması yöntemi parti merkezi ile tabanı arasındaki görüş ayrılıklarının derinleşmesine sebebiyet verebilir. Parti merkez organları da tabanın oyları ile belirlenmiş olsa dahi parti içi iradeden mahrum bırakılmış adayların olması sonucunu doğurabilir (KÜÇÜK, a.g.e, s.233).

Parti içi demokrasi bağlamında en çok tartışılan yöntem merkez yoklaması yöntemidir. Çünkü merkez yoklamasında parti içerisinde bulunan yönetici bir kadronun adayları belirleyerek aslında parti siyasetini de yönlendirmesi durumu söz konusudur. MICHELS, parti içindeki gücün belli bir elit grubun elinde toplanmasının parti içerisinde oligarşik bir yapı oluşturacağını ve aslında bu yapıdan kaçmanın da mümkün olmadığını dile getirmiştir (BİLİR, a.g.e, s.43).

Her ne kadar bu oligarşik yapının teşekkülü parti içi demokrasi bağlamında bir sorun olarak gözükse de genel anlamda demokrasinin, parti içi demokrasiye bağlı olmadığı partiler arasındaki mücadelenin sağlıklı şekilde yürüyor olmasının yeterli olacağı yönünde görüşler de mevcuttur.5

SONUÇ

Bize göre siyasi partilerin parti içi uygulamaları, genel anlamda demokrasinin sağlıklı işleyip işlemediği hususunda bir ölçüt olmakla birlikte elbette tek ölçüt değildir. Kitle partilerinin günümüz siyasi hayatında güç kazanması, partilerin hiyerarşik bir yapı ile hareket etmesini ve parti içi bürokrasiyi zorunlu kılmıştır.6

Siyasi partilerde kararlar her ne kadar bu bürokrasi neticesinde alınıyor olsa da parti tabanı ile merkezi arasında asgari müşterekte buluşma zorunluluğu vardır. Yani temel parti politikalarının belirlenmesi noktasında parti tabanı ile merkezi arasında bir birliktelik mecburidir. Aksi takdirde parti politikası ve dolayısıyla partinin varlığından söz edilemez (PERİNÇEK, a.g.e, s.64). Dolayısıyla parti merkezi ile parti tabanının asgari müşterekte buluşması gerçekleşmişse, merkez yoklaması demokratik olmayan bir aday belirleme yöntemi olmaktan çıkar. Parti tabanı ile merkezi arasında görüş birlikteliği birçok hususta sağlandığı takdirde bu aday belirleme yöntemi ve dolayısıyla merkezileşme, partinin lehine bir husus olarak karşımıza çıkabilecektir.

Parti içi demokrasi esasında; parti tabanının genel kültür düzeyi, eğitim durumu ve daha birçok hususla ilgili olarak şekillenir. Elbette hukuk düzeni siyasi partilerin kendi iç uygulamalarına ilişkin hususlarda katı bir tutumla her konuyu düzenlemek suretiyle parti içi iradeyi zapt ü rapt altına alamaz. Fakat hukuk düzeni, birtakım yasal düzenleme ve önlemlerle bu parti içi demokrasi kültürünün gelişmesi noktasında rol üstlenebilir.7

Yazar

  1. Faruk BİLİR, Siyasi Partilerde Parlamento Adaylarının Belirlenmesi Karşılaştırmalı Bir İnceleme, Ankara, Yetkin Yayınları, 2007, s.77.
  2. Kudret BOSUTER, Türk Siyasi Partiler Sisteminde Parti İçi Demokrasi, Ankara, Ulusal Basımevi, 1969, s.100
  3. T. Sönmez KÜÇÜK, Parti İçi Demokrasi, İstanbul, On İki Levha Yayınları, 2015, s.225
  4. Şeref İBA, Siyasi Partiler ve Seçim Hukuku, İstanbul, Seçkin Yayınları, 2015, s.94
  5. Ergun ÖZBUDUN, Siyasal Partiler, 2.bs., Ankara, Sevinç Matbaası, 1977, s.164
  6. Doğu PERİNÇEK, Türkiye’de Siyasi Partilerin İç Düzeni ve Yasaklanması Rejimi, Ankara, AÜHF Yay., 1968, s.61
  7. Bülent TANÖR, (Çevrimiçi), http://www.abchukuk.com/makale16.html, 15.12.2017

Bir Cevap Yazın